Çocuklarımızla neden anlaşamıyoruz?

Bilen değil, yapan kazanır

Bu soruyu kendinize hiç sordunuz mu?

Bu soru öyle bir sorudur ki, çekirdek inançlarımız gereği sorar sormaz bilinçaltımızın cevabı yapıştırdığı bir sorudur.

Cevap genelde aramızdaki çağ farkıdır ya da buna yakın bir cevaptır.

Ben müsadenizle biraz farklı açılardan bakmanızı sağlayacağım.

Kendinizi çocuğunuzun olduğu yaşta düşünün. Benzer sorunları kendi Anne-Babanızla yaşıyor muydunuz ? Anne-Babanız, farkındalığı yüksek yüzde 2 lik dilimde değilse muhtemelen yaşamışsınızdır. Çocuk ya da yetişkin gözüyle ne diyorduk?

Annem çok basit.

Babam çok sert.

Beni anlamıyorlar.

Taş devrinde mi yaşıyorlar.

Şimdi devir değişti. Vs vs….

Biz çocukken bu şekilde düşünüyorken, çocuğumuzun bize hayranlık duymasını mı bekliyoruz? Muhtemelen çocuklarımızda bize benzer düşünüyorlar. Zira biz hayranlık duyulacak kadar zeki ya da akıllı ve çok iyi Anne-Babalar değiliz. Ama kendimizi öyle görmek hoşumuza gider.

Neyi farklı yapsak gerçekten çocuklarımızın hayranlığını kazanırız?

Cevabı oldukça basit.

Sadece dinleyelim.

“hadi canım” dediğinizi duyar gibiyim. “ben zaten dinliyorum”, “çocuğumla iyi arkadaşım” gibi bazı yalanları kendimize söylemeye devam edebilir, ya da harekete geçip, çok basit olan çocuğunuzu dinlemek eylemine geçebilirsiniz.

Sizce nasıl bir dinleme o aşılmaz sandığımız sorunları çözebilir?

Empatik dinleme…

Empatik dinlemeyi anlatmadan önce, şu anki yaptığımız dinlemeye örnekler verelim;

Çocuğumuzun cümlesi bitmeden, cümlenin başında bir kanaate varıp, kendini ifade etmesini engelliyor olabilir miyiz?

Birçok sorunun cevabının, otomatik olarak hayır olması, çocuğumuzun zihninin gelişmesini nasıl etkiliyor olabilir?

Çocuklarımızı, kendi ufkumuzla sınırlıyor olabilir miyiz?

Hindistan’da yavru filleri yetiştirirken kaçmasınlar diye, ayaklarına 10 metrelik bir zincirle bir kazığa bağlarlarmış, yavru filin gidebileceği tüm yer 20 metre çapı olan bir daireden ibaret.,, Fil büyür gelişir, o zinciri kırabilecek ya da en azından kazığı sökebilecek gücü kazandıktan sonra bile, o zinciri kırmayı akıl edemez ve 20 mertelik alan dışındaki alandan oldukça korkarmış.

Bu hikâyedeki gibi, çocuklarımızı kendi ufkumuzla sınırlarsak ne olur?

Nasıl mı davranmalıyız?

Demiştim ya dinleyerek. Onun gözünden, onun dünyasını, onun heyecanıyla dinleyerek, heyecanına ortak olup, umutlarını yeşerterek..

Diyeceksiniz ki hayat çok kötü, şartlar kötü. Ya başına kötü bir şey gelirse.

Çocuğunuzu gerçekten dinlerseniz, ve çocuğunuz dinlendiğini düşünürse, üstelik yasakçı, kontrolcü değil de destekleyici olduğunuzu anlarsa, zaten çocuğunuz sizin korktuğunuz hiçbir yola sapmayacaktır. Kötü bir olasılığı düşünse bile, gelip bunu sizinle paylaşacak, fikrinizi soracaktır. Zira size saygı duyuyor, siz ona değer verdiğiniz ve yargılamadığınız için, sizin iyi bir Anne-Baba olduğunuzu hatta iyi bir önder olduğunuzu düşünüyor olduğundan, fikrinizin onun için önemli olacaktır. İşte bu zaman fikrinizi söylersiniz.

Fikriniz sorulduğunda…